Trump'ın İran Kumarı: Bataklık Senaryosu Kapıda mı?

Donald Trump, başkanlığının geri kalan dönemini etkileyebilecek İran-İsrail çatışmasıyla ilgili bazı önemli kararlarla karşı karşıya. Başkan Trump, İsrail'in ve dolayısıyla ABD'nin İran'la hesaplaşmada tüm kartlara sahipmiş gibi sert konuşuyor.

Trump, 17 Haziran'da sosyal medyada İran'dan "koşulsuz teslim olma" talep etti ve ekledi: "Artık İran semalarının tam ve mutlak kontrolüne sahibiz." dedi.

Ayrıca, İran'ın dini lideri Ali Hamaney'in tam olarak nerede saklandığını "bildiğimizi" söyledi ve açıkça bir ABD veya İsrail hava saldırısının Ayetullah'ı öldürebileceğini ima etti.

Trump bir dereceye kadar blöf yapıyor! 

Herkesin bildiği kadarıyla, İsrail jetleri 13 Haziran'dan beri ABD'nin yardımı olmadan İran'a saldırıyor, çünkü İsrail, günün sonunda varlığını tehdit edebilecek bir İran nükleer silah programını ortadan kaldırmaya çalışıyor.

Trump da İran'ın diplomasi yoluyla nükleer programını küçültmeyi veya bırakmayı kabul etmesini sağlamaya çalışıyor.

Trump'ın şu anda yaptığı şey, İran nükleer programını kendi başına sonlandırmayı kabul etmediği takdirde ABD güçlerinin saldırıya katılacağı tehdidinde bulunmak.

Trump, İran'a ciddiye alınması gereken bir tehditte bulundu. Ancak Trump'ın bu duruşu kendi içinde riskler barındırıyor. 

İsrail, İran'ın en ileri nükleer tesislerini tamamen yok etmek için gereken dev "sığınak delici" bombalardan yoksun. Ancak ABD, İsrail'e sadece birkaç sofistike bomba bağışlayıp "Hadi bakalım kolay gelsin!" diyemez. Bu bombaları hedeflerle buluşturmak için büyük ihtimalle İran'ın yakınında veya üzerinde uçan ABD jetleri gerekecek ve bu da Amerikan birliklerini çatışmada doğrudan savaşır hale getirecek.

Amerika'nın "bunker" delici bombaları şimdilik İran'ın nükleer programını bitirebilir. Ancak "Sonra ne olacak?" sorusu belirsiz. İran rejimi köşeye sıkışmış durumda fakat yine de tehlikeli. İran, bölgedeki ABD gemilerine veya üslerine saldırabilir ve muhtemelen çok sayıda kişiyi öldürebilir. Petrol üreten komşu ülkelerdeki enerji tesislerine saldırabilir. Ayrıca, dünyanın petrol kaynaklarının yaklaşık yüzde 20'sini kilitleyecek olan Hürmüz Boğazı'nı kapatmayı da deneyebilir.

İran, bu senaryolardan herhangi birinde ABD ile karşı karşıya gelirse sonunda kaybedecektir. Ancak yine de ABD güçlerine zarar ve kayıp verdirebilir. Yani Trump tehditlerini yerine getirip ABD jetlerini İran'ın üzerine gönderirse, kontrol edemeyeceği güçleri de serbest bırakmış olur.

Gerçek petrol arzını etkileyen herhangi bir saldırı, İsrail'in 13 Haziran'da İran'a ilk saldırısından bu yana varil başına 15 dolarlık fiyat artışından çok daha keskin bir artışa neden olur. Bu durum, Amerikan sürücüleri tarafından daha yüksek pompa fiyatları ve gecikmeli olarak da artan üretim ve ulaşım maliyetlerinin nihai fiyatları yükseltmesiyle birçok başka malın tüketicileri tarafından çok hızlı bir şekilde hissedilen enflasyonist bir şok yaratabilir.

Trump, seçimlerde enerji üretimini kolaylaştırmayı ve fiyatları düşürmeyi amaçlayan, müsamahakâr, düzenleyici olmayan bir gündem vaat etti. Fiyatları yukarı çeken gümrük tarifeleri için yaptığı hesaplamanın bir parçası, düşen enerji maliyetlerinin fiyatları aşağı yönlü dengeleyeceği şeklindeydi. Trump artık buna güvenemezse, tüketicilere verilen zararın planladığından daha büyük olacağını bilerek tarifeleri uygulayıp uygulamamaya karar vermek zorunda kalabilir ve gümrük tarifelerini düşürebilir.

// BATAKLIK SENARYOSU
ABD güçleri İsraillilere katılarak İran'a doğrudan saldırabilir ve muhtemelen nükleer programı yok edebilir. Ancak İran, petrol altyapısına tekrar tekrar saldırarak petrol fiyatlarını bir süre yüksek tutabilir.


Trump, İran'ın İslam rejimini ortadan kaldırmaya çalışacak kadar ileri giderse -ki bu İsrail'i memnun edecektir- ABD birliklerinin İran'a karadan girip girmemesi gerektiği gibi kritik bir soru ortaya çıkacaktır. Yakın tarih, cevabın hayır olması gerektiğini gösteriyor.

ABD gücü, Afganistan ve Irak'taki otokratik rejimleri devirmeye yardımcı oldu ancak her iki durumda da kaotik aşiret savaşları yaşandı ve binlerce Amerikalı'nın hayatına ve çok daha fazla yerel can kaybına mal oldu.

Hatırlatalım: Trump'ın kendisi ABD'nin denizaşırı savaşlara dâhil olmasına karşı çıktı ve barış başkanı olmaya yemin etti. 

Ayrıca Amerikan halkı, ABD’nin Vietnam bataklığında yaşadığı fiyaskoyu unutmadı.

Şimdilik Trump, Amerikan saldırılarının tek tehdidinin İran mollalarını nükleer silahlarından vazgeçmeye zorlayacağını ve kendi zaferini ilan etmesine izin vereceğini umuyor.

Ama İranlılar, savunmada bile kurnaz bir grup ve İran'ın müttefikleri Rusya ve Çin, şüphesiz Amerikalılara İsraillileri geri çekmeleri için blöf yapma konusunda fikirler fısıldıyorlar.

Trump'ın eli güçlü ancak İran'la bir çatışma ne kadar uzun sürerse Trump'ın ekonomi için içeride yapabilecekleri de o kadar kısıtlanacaktır.

Avrupa ve Çin gibi ticaret ortakları, Trump'a karşı elde edebilecekleri her türlü pazarlık avantajını arıyorlar.

Trump başka bir şeyle meşgul olduğu sürece gümrük vergileri hakkında konuşmak için acele etmeyeceklerdir. Zamanın Trump'a karşı işlediğini biliyorlar çünkü gümrük vergileri ne kadar uzun süre yürürlükte kalırsa Amerikalı tüketicilerin bunu fark etme olasılığı o kadar artıyor ve Trump çürük yumurta saldırısına maruz kalıyor.

Bu durum, bazı ticaret ortakları için İran'ın dikkat dağıtmasıyla gümrüklerden zarar gören ülkeler adına lezzetli bir ara sıcak oldu.

Benim de takip ettiğim analist Terry Haines, "Finansal piyasaların İsrail-İran arasında hızlı bir çözüme dair iyimserliği en iyi ihtimalle erken ve safça bulmakta. Aynı analist en kötü ihtimalle piyasanın tamamen yanlış değerlendirme yaptığı..." görüşünde.

Görünen o ki, çok boyutlu bir soruna basit bir "evet/hayır" çözümü yok.

Hatırlarsanız Trump, en az 15 ülkeyle ticaret anlaşmaları için 9 Temmuz'u son tarih olarak belirlemişti. Bu tarih, Trump'ın 2 Nisan'da ticaret müzakerelerinde kaldıraç olarak uyguladığı "karşılıklı" tarifeleri askıya almasından 90 gün sonraya denk geliyor.

Ticaret görüşmeleri için düşünülen mekân, Trump'ın gümrük tarife hedef listesinde üst sıralarda yer alan Kanada, Meksika, Fransa, Almanya, Japonya ve diğer ülkelerin liderleriyle yüz yüze anlaşmalar yapabileceği, dünya liderlerinin Batı Kanada'daki mevcut toplantısı olacaktı.

Ancak Trump, İsrail ve İran arasındaki giderek ciddileşen savaşı ele almak için toplantıdan erken ayrıldı. Bu durum, ticaret görüşmelerini süresiz olarak geciktirecek ve 3 trilyon doları aşan ticaret hacmi üzerindeki belirsizlik devam edecek. Herhangi bir ticaret anlaşması olmadığında, çoğu ithalata ABD'de yüzde 10 ile yüzde 50 arasında değişen oranlarda yeni vergiler uygulanacak ve önümüzdeki birkaç hafta içinde Amerikan tüketicileri fiyat artışlarına maruz kalacak.

Gelelim Türkiye’ye... 

Ortadoğu'da unutulan bir gerçek var: Bölgenin barışı, Türkiye ve İran'ın barış içinde olmasına bağlıdır. Bu iki büyük devlet ve uygarlık, Orta Doğu bölgesinin çıpasıdır.

Avrasya'dan Trans Kafkasya'ya ve Kuzey Afrika'dan Doğu Akdeniz'e uzanan istikrarı Türkiye-İran barışı korur.


Türkiye'nin İran'la sınırı yüzyıllardır hiç değişmemiştir. Belki de bu, dünyanın değişmeyen en eski sınırıdır.

Savaş Türkiye'yi etkileyecek fakat Türkiye'nin kolektif aklı bu savaşa girmez.

Türkiye için kısa vadede en büyük etken, enerji fiyatlarının artması ve bu artışın döviz üzerinde yaratacağı baskıdır.

Hükümet, faiz politikalarıyla kuru tutmak ve dolayısıyla enflasyonu frenlemek için büyük gayret gösterdi. Yüksek faiz ve yüksek kurun iş dünyasına ve dar gelirlilere getirdiği ekonomik ve sosyal maliyetten bu noktada söz etmek düpedüz abesle iştigal olur.

İran'da Şiilerin Kerbela'yı anma gününde sırtlarına zincir vurarak ibadet ettiğini hatırlarsınız.

Dinî rejimler fanatik olur! 

Şayet İran rejimi Kerbela psikolojisinde yüz elli bin fanatik askeri İsrail toprağına indiremezse bu savaşı kazanma şansı yok. Böyle büyük bir askerî gücün İsrail'e ulaşması da kâbus.


Umuyorum fakat beklemiyorum: Mollalar kısa zamanda aklını başına toplar, kuru inat yapmaz. Yoksa zarar ve tahribat yüksek olur.

ENGİN CİVAN